Fatma Korkut tarafından kaleme alınmıştır.
Sanatın varlık nedeni tüm çağlarda aynı kalmadığı gibi özünde yaşamla yoğun bağlar kurarak insanla yaşıt insana özgü bir eylemdir. Hem içerikte hem de biçimde yeni, sonsuz ve çeşitlidir.
İnsanın doğayı yansıtma isteği sanatın oluşmasına öncülük etmiştir. İlk sanat eserleri mağara duvarlarına çizilen objeler, hayvanlar, veya türevleri olsada sanat orada kalmamış insanla beraber gelişimini sürdürmüştür ve bu gelişme teknoloji ile paralellik göstermiştir. Sanat tarihi dediğimiz şey aynı zamanda insanlığın da tarihidir….
Teknoloji denilince akla ilk gelen günümüz teknolojik icatları olmakla birlikte “teknoloji” kavramını sadece bu düşünceyle sınırlamak yanlış olur, çünkü teknoloji kelimesi insanlığın varolduğu her çağda mevcuttur. Her dönemde bir takım ihtiyaçların gerektirdiği durumlarda yaşamı kolaylaştırma amacıyla ortaya çıkmıştır. İnsanlığın var olmasıyla birlikte ortaya çıkan ilk teknoloji “el teknoloji” sidir.. Sonraki dönemlerde ise Rönesans ile birlikte tuval, boya, tüp, fırça vs.. gibi malzemeler ortaya çıkmıştır ve günümüzde de güncelliğini korumaktadır. Sonuçta bir sanat akımının veya grubunun miadını doldurmuş olması ne kullandıkları tekniğin sona erdiği anlamına gelir ne de sanatın kendisinin!
19. Yy a kadar geçen zaman diliminde resim tarihi, gördüğünü çizen bir anlayıştan çok bildiğini çizen bir anlayışa sahipti, bu anlayış ister istemez geleneksel bir yapının oluşmasına ve resim ile uğraşan pek çok sanatçının kendinden önce yapılanları tekrar eder bir hale gelmesine neden olmuştur, bu davranış belki pek çok kişi tarafından “gelenek” diye adlandırılmaya çalışılmışsa da görünen hep göz ardı edilmiştir.
Bu yüzyılda fotoğraf makinesinin ortaya çıkması sanat tarihinde bir kırılma olarak değerlendirilebilir..Fotoğraf bilinenin değil, görünenin somutlaştırıldığı bir olgudur ve sadece bu haliyle bile 19. Yy a kadar görünen ile ilgili bilinenlerin bir çoğunun yanlış olduğunu ortaya koyması ile yepyeni bir devir başlatmıştır..Dönemin sanatçıları anı yakalama, ışık ve yansımalarını görüntüleme gibi isteklerini dışa vurmuşlardır. Dolayısı ile doğayı birebir taklit etme ve geleneksel akademik resim anlayışının temel kuralları sorgulanmış ve bu kurallara başkaldırı niteliğinde olan yeni görüşler, yeni düşünceler ve fikirler ortaya çıkmıştır. Siyah, beyaz, kahverengi gibi renkler bir kenara atılıp prizmatik renkler kullanılmaya başlanmıştır..Geleneksel görme mantığı yıkılarak yerini daha canlı, ışıklı, optik yasalara göre resmedilmiş bir doğa oluşturulmuş, Atölye ışığında oluşturulan yanılsama bir kenara bırakılmıştır…
Modern dönemde bunlar olup biterken, Postmodern döneme geçişin başlangıcı kabul edilen ve ilk önce Londra’da ortaya çıkan Pop sanat fotografik imgenin etkileşimiyle doğmuştur. 1950 ve sonrası dönemde Amerika’da tüketimin hızla arttığı ve kitle iletişim araçlarının gelişen teknoloji ile birlikte hakimiyetini kurduğu bir dönemdir. Bu konuda ilk ortaya çıkan çalışma Richard Hamilton’un “Bugünün evlerini, bu denli farklı, bu denli cazip kılan nedir?” 1956 isimli yapıtında Hamilton’un kullandığı kolaj tekniği, bugün de mobil artistlerin kullandığı tekniktir ve Hamilton bu işinde güncel yaşamdaki teknolojik gelişmelerin kendisinde uyandırdığı izlenimlerdir..
Akıllı telefonlar fotoğraf üzerinde manipulasyonları kolaylaştırmakla kalmadı Modern sanatın esas unsurlarından biri olan kolajlamayı ( resim, metin, video vs..) kolaylaştırmakla kalmadı çeşitlenmesini de sağladı.. Kolaj tekniğinin kullanımı Modern sanatın şanından olduğu Kübist’lerden beri apaçık ortadadır ve ilk parlak çıkışını çılgınlık derecesine varan seri üretim ile Pop Art’la yapmıştır..
Aslında yarı-gerçeküstücü Marcel Duchamp 1920 lerde hemen heryerde-herşeyle sanatın yapılanileceğini öngördüğünde sorumuza taa geçmişten cevap vermişti bile. Duchamp’tan sonra sanatta beceri olgusu önemini yitirmiş ve günümüze kadar olan süreçte pek çok akım ve anlatım biçimleri ortaya çıkmıştır.. Arazi sanatı, Kavramsal sanat, Video sanatı, fakir sanat, performans ve fluxus vs. Bütün bu akımlar bizim konumuzla pek tabi ki yakından alakalı ama içlerinden bir tanesi var ki devamı niteliğinde olan Fluxus.
Fluxus sözcüğü doğadaki ve insan yaşamındaki sürekliliği, değişimi ve yenilenmeyi durağanlığa karşı koyuşu ifade eder. Buna bağlı olarak da sürekli değişim içinde olan evren ile sanat eseri de tamamlanmış bir çalışma değil sürekli gelişen ve değişen bir süreçtir. Fluxus yaratımı ve yok oluşu daha genel olarak da geçici olanı ön plana çıkararak yaşamın akışına gönderme yapar.
Bu anlayış Hitler Almanya’sından kaçarak İngiltere’ye sığınmış Gustav Metzger’in radikal sol politik inançlarının bir uzantısıdır.Bir başka deyişle bu anlayış yazgısı atom bombası ve ölümcül teknolojiyle belirlenen bir çağa, doğaya ve kardeşlerine karşı tepki olarak doğar..
Metzger tuval yerine naylon, boya yerine asit kullandığı çalışmalarında asit tuvale değdiğinde naylon erir ve eser yaratılış anında bizzat yaratıcısı tarafından yıkılır. Yani yaratma ve yıkma eylemi aynı anda gerçekleşir. Fluxus için sanat ancak yıkıcı olduğunda devrimci olur.
Bir Fluxus hareketi kesinlikle önceden kararlaştırılmış değildir yaratma aşamasında rastlantısallığa büyük önem verir. Bu özelliklerinden dolayı günümüz mobil sanat ile büyük benzerlikleri vardır. Mobil sanat da kendine “sanat hayattır” düsturunu slogan alır ve toplumla direk ilişkiye girer. Tıpkı fluxus sanatçılarında olduğu gibi mobil sanatçılarında da toplumsal kaygılar estetik düşüncelerden önde gelir.
Mobil sanatdan doğan her şey paylaşılan kitle ile yapıbozuma, değişime, paylaşıma, yorumlamaya, sahiplenmeye uğrar. Devinim halinde bir sanattır bütün coğrafyalar bütün sosyal sınıfı ilgilendirdiği için demokratiktir. Teknolojinin bize sunduğu bütün olanaklardan yararlanır ve sürprizlere açıktır, rastlantısaldır..
Mobil cihaz sanatçıya tıpkı yüzyılın başında Marcel Duchamp’ın öngördüğü gibi hemen herşeyle – heryerde sanat yapabilme durumu aslında ŞİMDİ’ye işarettir.. Yine konuşmamım başında belirttiğim gibi “bir sanat akımının yada grubunun miadını doldurmuş olması ne kullandıkları tekniğin sona erdiği anlamına gelir nede SANAT’ın kendisinin….
Ta ilk insandan günümüze kadar olduğu gibi bundan sonra da teknolojik gelişmelere paralellik göstererek varlığını her dönem koruyacaktır…