MOBİL SANAT; Yatay bir sanat 

Mehmet Ömür

1950 li yılların başında Bruno Munari makinelerin yeryüzünde artık hüküm sürmeye başladığını, bunun ardından da onların en sevdiği esirlerinin bizler olacağını vurgulamış. Bugün ünlü tarihçi Harari aynı şeyi teknoloji için söylüyor. Buna inanmak için elde yeterli veriler de var. Fotoğrafı en kısa şekliyle “fotoğraf teknolojidir” diye tanımlayanlar da var.  Bruno Munari 1907 ve 1988 yılları arasında yaşamış İtalyan bir sanatçı. Heykel, resim, grafik, dizayn ve edebiyatla uğraşmış. Molinari’nin Theo Van Doesburg “somut sanat” dediği sanat akımına yakın görüşleri var.  İtalyan tasarımcı ve düşünür makinenin sanat eseri olacağına inanmıştır. Ona göre yararlı ile güzel olanı ayırmak gerekir. Bunlardan bir tanesi bilgiyle diğeri ise hayal gücüyle ilgilidir. Molinari’ye göre insanlığı makinelerin egemenliği tehlikesinden sadece sanatçılar kurtarabilir. Molinari görüşünü şöyle özetler; “günümüzde makine bir canavardır makinenin sanat eserine dönmesi gerekir.” Kendisine göre sanat bütün dünyayı sarmalı ve insanlığı makinaların tehlikesinden kurtarmalıdır. 21. yüzyılın başlarında elimizde böyle bir makine var. Akıllı telefon. Apple’ın çıkardığı iPhone bu yıl 11 yaşına bastı. 2017 yılında akıllı telefonların arabalardan daha fazla olduğu biliniyor.

Dünyadaki insanların yarısından çoğunun akıllı telefona sahip olduğu varsayılıyor. Bu araç yardımıyla insanlar birbirleriyle görüşebiliyorlar, fatura ödeyebiliyorlar, doktorlarına test sonuçlarını gönderebiliyorlar ve daha nice nice işler yapabiliyorlar .

Bugün akıllı telefonlar kitleleri sarmış durumdadır. Akıllı telefonlar nsanların alışkanlıklarını tamamen  değiştirmiş durumdadır. Hangi kuşak, hangi cinsiyet, hangi sosyoekonomik kesim, hangi coğrafi bölge, hangi kültürden geliyorlarsa gelsinler insanların alışkanlıkları tamamen değişmiş durumdadır. Bütün evren sanki işgal edilmiş durumda. Akıllı telefonlar aynı süratle sanat alanına da giriyor. Bu telefonlar yaratıcı sanatçılara kendilerini kabul ettirdi ve sanatçıların gözünde özel bir yeri oldu. Bu teknolojik açıdan harika araç, kompleks düşünmemizi, yaratmamızı, denememizi, sergilememizi, paylaşmamızı ve sanatımızı anında yaymamızı sağlıyor . Ekrana dokunarak sanatçılar ve sanatseverler arasında yeni bir iletişim şekli kurdular. Bu sanatçılar sürekli internete bağlı kalıyorlar. Toplumlar artık bunun farkındalar

Mobil sanat plastik sanatlar alanındaki varlığını resim, kolaj, fotograf, video, instalasyon, aplikasyon ve performans şeklinde kendini göstermektedir. Mobil sanat bu vasıflarıyla çok yönlü ve  çok yüzlü bir sanat oldu artık. Mobil sanat artık yeni bir çağdaş sanat akımı olarak kabul edilmektedir.

Manifestosunu fransız gazeteci, yazar düşünür, Marie Laure Desjardins yayınladı. Manifestoyu yazının sonunda bulabilirsiniz.

Mobil eser büyülüdür.

Mobil eserler dijital teknolojinin bize sunduğu bütün özelliklerden yararlanır ve çok sürprize açıktır. Aslında bir çok mobil eser hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkar ve saniyeler içinde inanılmaz mesafeler kaydedebilir. Aynı anda bir çok noktada kendini gösterebilir. Bir çok alanı günün herhangi bir saatinde işgal edebilir. Görünmeyeni gösterme özelliği de vardır. Bütün bu özellikleri nedeniyle mobil sanat eserleri sihirli olarak değerlendirilmektedir. Bazı sanatçılar mobil sanatçıları illüzyonistlere, sihirbazlara  benzetirler. 20. yüzyılda terk edilmiş sihirbazlık sanatı yerine günümüzde mobil sanatlık yapılıyor diyebiliriz. Mobil sanatçılar hiç bir aracıya gerekleri olmadan doğrudan birbirleriyle ve seyircileriyle karşı karşıya gelirler. Sanat eseri ortaya çıktıktan çok kısa bir süre sonra seyircisiyle buluşur. Günümüzün geleneksel sanat gösterme yollarını atlayarak özgür bir davranış biçimi gösterirler. Bazı sanatçılar şehirlerde ortak mekanlar bularak sergiler yapmaktadırlar. Ama çoğu mobil sanatçı her an kitlelerin elinin içinde var olmayı, anında görülmeyi ve beğenilmeyi tercih etmektedirler. 

Mobil sanat yoktan var edilmedi. 20. yüzyılın diğer sanat akımlarından yola çıktı. Ancak mobil sanatın daha önceki yüzyıllardaki sanat biçimleriyle pek fazla bir ilişkisi olduğu söylenemez.

SANAT-SANATÇI-TOPLUM

Fransız sosyolog ve yazar Bernard Lahire konuya şöyle yaklaşıyor; Tarihte sanat her zaman üstünlük göstergesi olmuştur. Hem sanat hem de sanatçı zanaat dan ayrılarak kendini toplumda bir üst seviyeye yerleştirmiştir. Kendilerinde  bir asalet olduğunu düşünmüşlerdir. Günlük ve sıradan şeylerden uzak durmaya özen göstermişlerdir. Özellikle iktidarın yanında durup güçlü olanla birlikte yol almışlardır. Bir sanat eserine bakıldığında dalıp gidilir, gözler kamaşır, esir olunur, ruh yükselir, huşu içinde kalınır. Bütün bu sıfatlar bir tarafın hakim diğer tarafın hakimiyet altına girdiği bir ilişkiyi belirler. Sanki arada kutsal bir ilişki varmış gibi görünür. Oysa mobil sanat demokratik bir sanat olup herkesin katılımına ve özgürlüğüne gönderme yapar. Şu anda açık ve kendini empoze etmeyen bir sanat şeklidir. Herkes cebinin içinde çantasındaki cihazı ile  bu sanata girebilir. Bu sanatı yapıp yapmaya da canı isterse kendisi karar verir. Herkesin akıllı telefonu yok tabii ki ancak aynı şekilde herkesin arabası ve televizyonuda yok. Ne kadar çok mobil santçı olursa sanat o kadar yayılacak ve iyi sanatçı miktarının çoğalma olasılığı o kadar daha artacaktır.

Çimento veya ilaç gibi sanat

Eğer mobil sanat hakim olan ve hakim olunan ilişkisini bir kenara koyabilirse sanatın kutsal yönünü yok etmeyi başarabilir. Çağdaş sanat maalesef bunu başaramadı, hakim olan hakim olunan ilişkisini değiştiremedi. Mobil sanat seçilmişlerin sanatı ”take away” yani “ al-götür”  bir sanat olarak değerlendirilebilir. Her yıl artan mobil araçların sayısı bütün sosyoekonomik sınıflara dağılmakta, bütün kuşakları ve kültürleri ilgilendirmektedir. Mobil sanatın bir ruhban sınıfı veya bir üstün ırkı yoktur. Aynı şekilde mobil sanatçı olmak için de herhangi bir giriş işlemine, okula gitmeye, diploma törenine de ihtiyaç yoktur. Mobil sanat eserleri ise herkese hitap eder. Mobil sanat eserini kimin yaptığını bilinmese bile bir çok insanın hoşuna gidebilir. Dolayısıyla mobil sanat eserinin sanatçısının ününden bahsedilmez. Geleneksel sanat eseri değerlendirme mekanizmaları mobil sanatı görmezden gelmeye çalışırken mobil sanatta geleneksel sanatın değerlendirme mekanizmalarını by-pass etmektedir, ciddiye almamaktadır. Bu geleneksel yolları atlayarak doğrudan seyircisi ile buluşmaktadır. Oyun oynamaya devam etmekte dalga geçmektedir. Mobil sanatın iletişim yolu sosyal medyadır. Sanatçı-seyirci arasındaki ilişkide “yataylık” ilişkisi vardır, hükmeden hükmedilen ilişkisi yoktur. Sanatçı-seyirci arasındaki akıllı telefonun yarattığı bu samimiyet mobil sanatı popüler bir sanat haline getirmektedir. 

Mobil sanat köklerini FLUXUS ve “Sosyal Sanat” akımlarından aldıkları kabul edilebilir. Günümüzde mobil sanatçılar sanat kelimesini kullanmayı pek sevmezler ve yaşam içinde sanatlarını ortaya koyarlar. Bu durum onların sanatçı olmadıklarını göstermez. Mütevazidirler. Selefleri gibi dalga geçmeyi severler yarışmaya, çekişmeye bayılırlar ve sanatlarını sürekli internetten paylaşırlar. Paylaşmayı çok severler. Bilinmezi, mizahı, oyunu, teknoloji ve sıradanlığı işin içine sokmaya çalışırlar. Dünya üzerinde benzer çalışmalar yapan sanatçılarla alış-veriş içinde bir ağ oluştururlar. Birbirleriyle sürekli iletişim halindedirler. Bu sanat sanki çimento veya ilaç gibidir.

Bu sanatın seyircileri veyahut hayranları ise mobil sanata yardımcı sanatçı gibi katkı sağlarlar. Sanat eserinin ortaya çıkmasına yardımcı olurlar. Bu sanatın yaygınlaşmasına da katkıda bulunurlar. Dünyanın mobil sanat aracılığı ile estetik değişim yaşaması bazılarınca ilerleme bazılarınca ise çözülme, dağılma olarak değerlendirilir. Burada anlaşılması gereken, sanat eserinin değerini onu seyredenler yaratanlar arasındaki ilişki belirler.  Mutlak gerekli olan bir birlikte yaşam söz konusudur. Herkes tarafını seçmek zorunda mıdır?. Hayır çünkü yeni mobil sanatçılar daha önceki sanatçıların içine doğduğu ve büyüdüğü bipolar bir sanat dünyasını tanımadılar. Doğal olarak onlar artık arada keskin sınırları olmayan daha kompleks bir sanat ve dünya görüşüne sahipler. Mobil sanatçıların çok değişik uygulama biçimleri var. Bu uygulamalar birbiri üzerine ekleniyor ve birbirlerini tamamlıyorlar. Bütün yukarıda yazılanları göz önüne aldığımızda mobil sanat için 1970 li yıllarda Jozef Beuys’ün ortaya sürmüş olduğu “Sosyal Heykeltraşlık” kavramını ortaya sürebiliriz.

Mobil Sanat akımı aramıza hoş geldi.

Dünyadaki Milyarlarca Akıllı Telefon … ve Mobil sanat

Dünyada 3 milyardan fazla insan bir akıllı telefona sahip. 21. yüzyılın başında, internet üzerinden iletişim hacmi patladı . Bu sihirli araç otomobilden daha yaygın olarak kullanılır hale geldi. Başarısını dokunmatik ekranına ve kullanım alanının sürekli genişlemesine borçludur. Bu kadar benimsenmesi herkesin alışkanlıklarını önemli ölçüde değiştirdi. Her yaştan, tüm sosyo-profesyonel sınıflardan, tüm kültürlerden, tüm kıtalardan herkes tarafından kullanılır hale geldi…. Böyle bir “bilanço”  ile sanat alanına da girmesine şaşmamalı.

iPhone 10 yaşına geldiğinde, asıl mesleği gazetecilik olan Marie-Laure Desjardins bir kaç yıllık süren araştırmalarını tamamladı ve üniversite tezini sundu. Akıllı telefon ve tabletler gerçek bir devrim yaratmıştı. Marie-Laure Desjardins tezinde bir çok mobil sanatçının eserlerine değindi.

Ekrandan başka bir yere

Akıllı telefon, telepresence denilen uzak mesafelerde de var olabilmeye, artırılmış gerçekliğe ve etkileşime izin veriyor. Yalnızca içerdiği çeşitli uygulamalara değil, aynı zamanda eski bir teknoloji olan ekrana, kullanıcının bu ekrana erişmesine ve bu yolla dünyaya açılmasına izin veriyor. Akıllı telefonlar bir arayüze sahiptir: bu arayüz bilgi alışverişi yapmak için ekranı ve yazılımı birbirine bağlayan bir araç yani bir aracıdır. Bu ekran cep telefonunun yeteneklerinin çoğunun görüntülendiği, arama yapmak, e-posta okumak, SMS okumak, kronometreyi başlatmak için kullanılan “vitrin” dir. Hatta hava durumunu takip etmek ve daha başka yüzlerce işi yapabildiğiniz bir düzlem ve bir erişim noktasıdır. Ekran aletin içi ile dışını birbirinden ayırır, içerideki en savunmasız teknolojik özellikleri  korur. Akıllı telefonun “etkileyici” kısmı yani dış kısmı ise sizi arayan kişinin yüzünü, geçen hafta sonu çekilen fotoğrafları veya videoları size gösterir.  Bu kısım hassas olduğu için buraya dikkatli dokunulması gerekir yoksa kırılabilir. Ekran, sadece iç mekanı dış mekanla sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda çok yere açılan bir penceredir .

Bir pencere aynı zamanda “tefekküre” dalmak için size bir davettir.

Tefekküre dalın, sanata dalın.

1436’da ünlü italyan ressam, şair, filozof ve mimar Leon Battista Alberti şöyle diyor.

“Geri kalanını bir kenara bırakarak, için daraldığında  yaptığım boyamadan bahsedeceğim. İlk önce yüzeye, dik açılı bir dörtgeni çiziyorum. Hem bana hem de seyredene görünen hikayenin açıkça izlenebileceği  bir pencere. Kalemini de fırçası gibi mükemmel kullanan  Quattrocento’nun yaratıcılarından Alberti, bu sözleri ile bir çok yoruma yol açacak dalgalı bir denize yelken açıyor.  Yarattığı bu bu dört köşe pencere, temelde farklı iki alanı sınırlar. Tuvalin çevresini tuvalden bağımsız kılar. Çizgisi sadece fiziksel bir sınır değil, aynı zamanda zihinsel de bir şeydir. Gerçek ortamı temsil alanından, eylemin gerçekliğinden ayırır. Alberti’nin penceresi üzerinden yazar ve psikanalist Gerard Wajcman, pencere nesnesini inceler ve Alberti’nin bahsettiği gizemi çözer. 

Alberti’nin penceresi

“Konu ne hakkında? diye sorulduğunda,  Alberti “Resmin penceresinden konu bir hikayeye bakıyor” der. Pencere kendisi kadar aktif, resim kadar doğrudur diye düşünür.

Pencere nereye bakar? Dışarıya bakar, kendisi içeridedir. Dışarısı neresidir? İçerisi neresidir?

Zaman önemli değildir, sınır önemlidir. Sınır olmasaydı tablo da olmazdı. Aynı elimizde tuttuğumuz telefonumuzun ekranı gibi. Ekran Alberti’nin penceresidir. daha güzel bir metafor olamaz. Bir ekran, bir pencere bakmaya, seyretmeye hatta eylem için hareket etmeye bir çeşit davettir. Ekran açık olduğunda eşiği atlar ilerlersiniz kapalıysa durur kalırsınız. Zaten hiç bir şey kendini hemen ele vermez, keşfetmek için içeri girmek gerekir.

Pencereye “Dokunun, size açılır” kapı açılır eyleme geçersiniz. Peki akıllı telefonun ekranından bir çerçeve olarak bahsedilebilir mi?

Parergon

Burada Jacques Darrida’nın Kant’tan ödünç aldığı Parergon kavramına geçmekte yarar var. Bu kavram “Ergon=eser” e ve eserin  aksesuarı parergon’a gönderme yapıyor. Burada Parergon, eseri bozmayan ve olmazsa olmaz bir kavramdır. Yani “çerçeve” dir. Mobil sanatta ise akıllı telefonun ekranıdır. 

Mehmet Yılmaz, “Resim sanatındaki Hakikat/Jacques Darrida” başlıklı yazısında; “Eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik, gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde aklımızı kullanıyor ve kavramları, hakikati algılıyoruz kavramları, hakikati” der.

Telefonun ekranı aslında bazen pencere, bazen kapı, bazen çerçeve olur bizi şaşırtır, alır götürür.

Akıllı telefon ekranı, dijital bir resim, bir fotoğraf, bir video veya bir animasyondur. Bu eserleri sınırlayan düz bir dikdörtgen bir penceredir.

Sanat alanında etkileşim

Mobil sanat dijital üretim yapar. Evrenseldir. Tüm alan ve olanakları kullanarak sürekli iletişim ve etkileşime olanak sağlar. İnsan farkına varmadan denemeye başladı. Artık bir bilgisayar gücündeki akıllı telefonlar bu etkileşimleri çok daha güçlendirdi. Farklı sanat alanlarını bir araya getirdi. İnsan farkına varmadan telefonu ile oynamaya onu denemeye başladı. Sanat alanında etkileşimleri çok daha güçlendi. 

Çoğu zaman teknolojik olarak karmaşık olan unsurları bir araya getirdi. Mobil sanat düşünen insanı sanat alanında oyuncu yapmıştır.

Sanat alanında uygulama

Bilgisayarlar yeni yaratım biçimleri yarattı. Akıllı telefon ise uygulamaların çoğaltılması ve genelleştirilmesinin sağladı. Telefon ve tabletler sanatı demokratikleştirdi ve yaygınlaştırdı.

Müzik kullanarak görsel yaratmak mümkün hale geldi. App, uygulamanın kısaltmasıdır. Apple, portalında iki milyonu aşkın uygulamayı duyurdu ve bu sayı her geçen gün artıyor. Aklınıza gelen herşeyin uygulaması var, el fenerinden tutun hava durumuna bakmak, kalbinizin atışlarını saymak, bir günde atılan adımların saymak, e-postaları ve gazeteleri okumak, müzik dinlemek, TV seyretmek, trende oyun oynamak, arkadaş veya aile üyelerini coğrafi olarak etiketlemek ve nihayet bizim konumuz olan sanatsal alanda yapılan  yaratıcı eserleri üretmek. Bu uygulamalar insanları  farkına varmadan çeşitli şekillerde etkiler ve alt yapısı mevcutsa mobil sanatçı olma yolunda adımlar atmasını sağlar. Mobil sanatçılar bu eserlerle yarışmalara ve sergilere hatta performanslara katılırlar. New York Metroplitan müzesi 2017 yılında çok dikkat çeken bir mobil sanat sergisine ev sahipliği yapmıştır.

Artık bazı sanat uygulamaları MoMA ve Whitney Amerikan Sanatı Müzesi koleksiyonlarına bile girmiştir..

Tartışma için bir manifesto yazalım

Bir manifesto yazmak bu konuda neler yapıldığını anlamaktır. Bir manifesto, bir niyet beyanı değil, bir reçete yazma eylemidir.

Konunun temel ilkeleri bir araya getirilir ve değerleri belirlenir. Bu konudaki daha önceki düşünce ve yapılmış olanları toparlar.

Mobil Sanat’ın manifestosu, hayal gücü olmadan anlaşılması, sentezlemenin, yeni bir sanatın gelişini göz ardı etmeden bunu duyurmanın, kağıda yazmanın mümkün olduğunu hayal etmek ve bunu göstermektir. 

Bilgi bolluğu, eserlerin dönüşümleri, referansları ve kavramların çok olması, yaratıcı motivasyon varlığı, akıllı telefonların  yeteneğini  hakkında şüpheye yer vermez.

Amaç sanatsal bir hareket yaratmaktır. Tartışmayı açmak zorundayız. Bazı manifestosları da hatırlamak durumundayız.

Mobile Art Manifestosu

Hali hazırda bilinenlerin dışında hiçbir şey kavranamaz.

Mobil sanat kendisini 20 yüzyılın avangard akımlarından Fluxus ve Sosyolojik sanatın devamı

olarak konumlandırır. Kendine “Sanat hayattır” düsturunu slogan alır. Bunu kanıtlamak için de 

varoluşun temelini oluşturan “günceli” bünyesine sokar. Güncel olmazsa Mobil sanat da olmaz.
Güncellik kendisine ne sunuyorsa onu bolca bir şekilde kullanır. Her yenilik Mobil Sanat’a henüz denenmemişleri de denemeyi beraberinde getirir. Malzeme ve bilimin ilerlemesiyle gelişir. Hiç yerinde durmaz bugünkü cep telefonunun fiziki varlığının da ötesine geçmeye çalışır. Uyum sağlar çünkü aklı ve ruhu maddenin içinde değildir.
Mobil Sanat toplumla doğrudan ilişkiye girer. Aktüalite, eğilimler, korkular, arzular, görüntülerle de doğrudan ilgilenir. Zamanını gözlemler, tanıklık eder ve katılır. Rol alır, oyuna katılmaktan, oyun kurmaktan ve keyif almaktan korkmaz. Hayali ve düşünceyi kışkırtan, sanatçının inancını besleyen
şeyler üzerinde herhangi bir önceliği yoktur. Mobil Sanat açık sanattan başka bir şey değildir.
Bu sanattan doğan herşey paylaşılan kitle ile değişime, paylaşıma, yorumlamaya ve sahiplenmeye uğrar. Bu sanat devinim halinde bir sanattır. Bir şekle veya mecraya sokulması zordur.
Bütün sanat alanlarında kendine yer bulur. Plastik sanatlar, edebiyat görsel sanatlar buna dahildir. Bu nedenle kendine “Tam Sanat” tanımını yakıştırır.
Mobil sanat “Herkes için sanat” iddiasındadır. Akıllı telefonların kütlesel olarak benimsenmesi bu sanatın temelinde yatar. Bütün coğrafyalar, kültürler ve bütün sosyal sınıfları ilgilendirdiği için tam demokratiktir. Mobil sanat kendisini “Sosyal heykeltraşlık” olarak görür. Topluma kendisinden yararlanmayı önerir. Bu sanat akımına katılan herkese, tüm üyelerine sanatçı olsun veya olmasın
yaratıma katılma yeteneği sağlar. Bu bakış açısıyla, bu sanat, değişimin olumlu bir oyuncusu olarak topluma faydalı bir değişime olanak sağlamak istemektedir.
MOBİL SANAT ÖZGÜRDÜR. VAROLMAK İÇİN SINIRLARA İHTİYACI YOKTUR.
Marie Laure Desjardin 2017

Yazar; Marie-Laure Desjardins

Marie-Laure Desjardins, 30 yıldır sanat konusunda yazan  bir gazetecidir

Cimaise dergisinde editör, ArtHebdoMedia web sitesinin kurucu ve yöneticisidir. Sanat ve bilim kesişmesini kurcalamaktadır.

MOOC’nin “Marey: Sanat ve Bilim Hareketi” nin gelişimine katılmıştır.

2009’dan beri, Marie-Laure Desjardins, çağdaş yaratımda Smartphone’u kullanmakla ilgileniyor.

Şu anda, akıllı telefonun sanat dünyasındaki rolü ve teknoloji, beden ve algı arasındaki ilişki gibi belirli konularda çalışıyor.

Mobil sanatların görsel sanatları, aynı zamanda sosyoloji, felsefe, göstergebilim, nörobilim ve psikanalizi nasıl etkilediğini araştırmaktadır.

Kaynaklar;

1-Leon Battista Alberti, “Resim”, 1436, “ Bilgi Kaynakları” Le Seuil 2004

2-Gérard Wajcman “Yüzyılın Nesnesi” (Verdier, 1998), “Mutlak Göz” (Denoël, 2010) ve “Uzmanlar: Ölülerin polisi” (Puf, 2012).

3-Gérard Wajcman tarafından “Pencere Hakkında”. Ed.Verdier web sitesinde bulunan metin: http://editions-verdier.fr/2014/03/06/3Bl2/

4-Jacques Derrida, “Resimdeki gerçek”, Ed. Flammarion, 1978, s. 63.

5-https://mehmetyilmazmehmet.com/metinler-texts/picture-peinture-painting-fotograf-resim-mehmet-yilmaz/

6-https://www.metmuseum.org/exhibitions/listings/2017/talking-pictures

7-http://artshebdomedias.com/article/mobile-art-art-horizontal/

8-https://www.facebook.com/groups/1331930880162804/announcements/